Paşa geliyor paşa!

Bu maçın böyle olacağı belliydi. Nedeni de Moldova'nın, Andorra gibi tamamen savunma yapmayacağı öngörüsüydü.

İzlanda'ya yenildikleri için milli takımımız karşısında bir şeyler yapmak isteyecekleri, en kötü iyi futbol ortaya koymak için açık oynayacakları takımımızın işine gelecekti. Böyle de oldu.

Oyun başladıktan sonra ay-yıldızlıların Andorra'daki panik futbolundan eser olmadığını gördük. Nasıl İstanbul'daki o maça hazırlanamadığımızı söylediysek, Şenol Hoca bu kez oyuncularına dersini iyi çalıştırmıştı.

Moldova'da tıpkı Andorra gibi çok zayıf rakipler. Normalde bu takımlara değil 3, yarım puan bile kaptırmamak gerekiyordu.

Andorra karşısında bunu az daha gerçekleştiriyorduk ama Moldova'da buna izin vermeme adına herşeyi yaptık. Türkiye başlangıçtan sona kadar oyunun kontrollünü hep elinde tuttu.

Rakibe hiç fırsat vermedi. Çok daha organize, hırslı ve agresifti.

Savunmada Merih'in toparlayıcı, futbolu dengenin oluşturulmasında birinci etkendi. Sahanın Doruklan ve Deniz ile birlikte en iyisiydi.

Cenk Tosun, fizik olarak eski gücünde olsa 4 değil, 5-6 golle tarihi bir fark yakalayabilirdik. Cenk'in özellikle attığı ilk gol tam bir usta işi.

Cenk, İngiltere de de yavaş yavaş oynamaya başlarsa ilerde milli takımın yine en büyük itici gücü olacağını bizlere gösterdi.

Dünkü maçı kazanmak önemliydi. Gruptaki gerçek rakiplerimizle oynayacağımız zorlu haftalar öncesi bu tür maç ların kazanılması çok önemlidir.

Fransa ve İzlanda öncesi puan tablosundaki yerimiz iyice sağlamlaştı. Bu yüzden ekim ayına moralli giriyoruz.

Ama yine de bu oyunun Fransa ve İzlanda'ya yetmeyeceği uyarısını da yapalım. Ancak büyük maçlarda iyi motive olan bir milli takımın olması da içimizi rahatlatmıyor değil.