SON DAKİKA HABERLER : Yükleniyor.....

PANORAMA: Sahaya puan tabloları çıkmıyor

Süper Lig Panorama | 28.01.2020 13:44

Haftanın analizini, şampiyonluk adaylarının maçlarının notlarını yazdı, en iyi 11'i, en iyi asist, en güzel gol ve fark yaratan değişikliği seçti

Didem DİLMEN Didem DİLMEN
PANORAMA: Sahaya puan tabloları çıkmıyor

Süper Lig'de 19. haftanın merakla beklenen karşılaşması Fenerbahçe-Başakşehir mücadelesiydi, Göztepe'nin yeni stadında ilk maçı Beşiktaş'la olacaktı, Galatasaray'ın Konyaspor deplasmanında ve Sivasspor'un evinde Çaykur Rizespor karşısında neler yapacağı kritikti. 19. haftanın ardından geriye, puan tablolarına bakarak sonuç tahmin etmeye kalkışmanın ne kadar anlamsız olduğunu hatırlamamız kaldı.

Yeni Malatyaspor ile Trabzonspor'un Elazığ Depremi nedeniyle ertelendiği, yüzlerce insanın enkaz altından çıkartıldığı ve çocukların öldüğü kabusla başlayıp Kobe Bryant'ın şok eden vedası ile biten, nereden baksanız insani olarak korkunç bir hafta sonuydu. 

Hayat bazen neden devam eder, dünya neden dönmeyi bırakmaz, bilinmez...

19. haftanın panoraması başlıyor. 

İKİLİ OYUN

Fenerbahçe’nin Başakşehir maçının senaryosu, en azından ilk düdük öncesinde ve kağıt üzerinde, bu denli tek taraflı bir oyuna dönüşebilirmiş gibi görünmüyordu.

Ersun Yanal’ın Dirar ve Isla’yı bek, Jailson ve Serdar Aziz’i stoper, Ozan Tufan ve Luiz Gustavo’yu merkez, Max Kruse’yi ileride ve Vedat Muriqi’i santrfor olarak yerleştirdiği ana omurga yapısını ilk kullanışı elbette değildi, ancak bu görevlendirme bu sezon belki ilk kez bu kadar eksiksiz oynadı.

Sezon başından bu yana Ersun Yanal’ın sahaya vermeye çalıştığı ana oyun felsefesi, tam olarak Başakşehir karşısındaydı. Topu tutarsan, oyunu kontrol edersen, tempoyu yükseltip rakip sahaya yığılırsan savunmayı da aslında hücumdayken yapmış olursun; tıpkı Fenerbahçe gibi.

Başakşehir’in ne topu almasına, ne oynamasına, ne paslaşmasına izin verdiler. Okan Buruk’un ikinci bölgeden az adamla rakip ceza sahasına girip aniden kalabalıklaşma planı daha neredeyse ilk dakikada çöktü. Alanı ve pas opsiyonlarını kapatan Fenerbahçe’nin arasından geçemediler, geçemeyecekleri de ortadaydı...

Okan Buruk’un A planı çalışmayacaktı, elinden gelen tek şey Galatasaray’a karşı yaptığı sabır oyununa dönmekti; bekle ve rakip sonlara doğru gol bulmak zorunda kaldığında açıklarını kullanmak için doğru zamanı kolla!

Ancak Vedat Muriqi ile Max Kruse’nin bu sezon sıkça gördüğümüz ikili oyunlarına çözüm bulmak da zordu. Başakşehir’in bahsi geçen sabır oyununda tempoyu düşürmesi gerekiyordu.

Vedat ile Kruse’nin rakip savunmanın arasından bu kadar kolay geçebiliyor olması Fenerbahçe’nin tempoyu daha da yükseltmesine, daha çok baskı yapmasına, daha çok denemesine yol açtı. Çünkü ev sahibi futbolcular kaçırdıkça atabileceklerine olan inançları adeta kamçılandı.

Vedat ve Max Kruse ile birlikte onları geriden besleyen Luiz Gustavo-Ozan Tufan ikilisinin önlü arkalı oyunu da eklenince Başakşehir’in savunma güvenliğini terk etmeden çıkma şansı da kalmadı. Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’si her rakibe aynı ortak oyunu ve tempoyu ortaya koyabilmeli. Başakşehir’de ise Okan Buruk’un iki hafta sonraki Sivasspor maçına kadar oyununu çeşitlendirmesi gerekiyor ki Fenerbahçe maçı Sivas’tan kolay çıkamayacağının sinyallerini verdi.

EMRE AKBABA İLE SERİ GELİR Mİ?

Geçtiğimiz hafta Galatasaray’ın yeni transfer Saracchi ve sakatlıktan dönen Emre Akbaba ile hareketlenen oyununun Fatih Terim’in doğru yamaları yapmak için gerekli malzemeye kavuştuğuna yormuştuk. Peki sadece 2 oyuncu oyunu nasıl bu kadar nasıl farklılaştırabilir?

Aslında Galatasaray’da en büyük değişiklik merkezin yaratıcılığıyla topun daha fazla hareketlenmesi oldu.

Belhanda’nın formsuzluğu, merkezdeki hücum başlangıcı paslarının ileriye taşınmasını zorlaştırıyordu; Seri’nin pas istasyonu olarak topu zaten rakip arasında kaybolan Belhanda yerine içeri kat eden Feghouli-Babel’e açması yaratıcılık sorununu çözmüyordu.

Galatasaray’ın ihtiyacı olan kolay ileriye atılabileceği ortamı yaratabilecek bir oyuncuydu. Lafı uzattım, gerek yok, Konyaspor maçında Falcao’nun ilk golünü izleyerek tam olarak anlayabiliriz:

Orta sahadan Emre Akbaba’nın kanada Ömer Bayram’a verdiği koşu pası, ceza sahası yanından içeri gönderilen asist ve demarke kalan Falcao’ya sadece vurmanın kalması...

Bu golü izledikten sonra şu tepkiyi verebilirsiniz: İyi de Falcao kaç maçta böyle savunmasız kalır ki?

Konyaspor’un, tıpkı Denizlispor gibi oyunu iki yönünde de tam yapamayan görüntüsü elbette Aykut Kocaman’ın derdinin büyük olduğunun ilanı. Golleri de pozisyonları da izlediğinizde bu takımın hocasının Aykut Kocaman olmasının mümkün olmayacağını düşünüyorsunuz.

Alan paylaşımı yanlış, yardımlaşma eksik, bireysellik gereksiz fazla, mesafeler açık... Liste uzun ama ne ilk golü ne de üçüncü golü anlamlandırmak çok zor.

Galatasaray çok üstün göründü Konyaspor karşısında, evet, ama bunun rakiple açıklanması gerektiğini unutmayalım.

Fatih Terim’in takımı maç boyunca tempoyu düşürdü, rakibin yaklaşmasına izin verdi, ikinci bölgede rakip hücumu kilitledi, vites yükseltip her kaleye gittiğinde pozisyon ve gol buldu.

Aykut Kocaman’ın takımları böyle hatalar yapmaz. En azından normalde...

Galatasaray ise bu oyunu bozmayıp üzerine eklediği taktirde en azından 3 haftalık bir kaybetmeme serisi sarı kırmızılıları bekliyor olabilir.

UYUŞMAYACAK KAN

Çok az maç bu denli sonucu daha oynanmadan belli başlar.

Yeni stadında ilk maçına çıkacak olan Göztepe’nin karşısına pazar öğleden sonrasında kim gelirse gelsin, nasıl bir taktik ve planla çıkarsa çıksın, yenemeyecekti.

Bu bir öngörü değil, futbolda bazı koşullar vardır, gerçekten taktik maktik kalmaz...

Öte yandan bizlerin gözlerinden hafif uzaklaşarak saha oyunları geliştiren İlhan Palut’un neler yaptığını kaçıramayız.

Rakibe göre 11, plana göre diziliş, oyuna göre görevlendirme yapıyor İlhan hoca ve tahmin edilebilir bir takım değiller. Galatasaray’a karşı oynadıkları oyunu mu baz alacaksınız yoksa Sivasspor’a mı? Geçtiğimiz hafta Antalyaspor’a Borges’i stopere çekerek geriden oyun kurma planını, bu denli rahatça Beşiktaş karşısında da kullanabilmesini kim beklerdi?

Çalışılabilir, öngörülebilir bir takım olmayınca karşınızda, size de tek geçerli çözüm kalıyor; oynatma ve kendin oyna!

Abdullah Avcı ile cuma günü ayrılan yollar ve hafta sonunu da teknik direktörsüz geçiren Beşiktaş’ın maç kadrosu ise bakana bir daha baktırdı.

Sol bekte genç Rıdvan’a kimsenin itirazı olamaz, öte yandan önünde kanat olarak çıkan bir Caner’le beraber oynamasını beklersiniz en azından, Caner’in yedek oturmasını değil.

Performansları sezon başından beri tartışmalı olan Boyd, Necip, Douglas gibi seçimlere ek olarak bir de saha içindeki dağınıklığı konuşmak gerekiyor.

Teknik sorumlu olarak takımı çıkartan Şenol Fidan hocaya sonsuz saygı duymakla beraber, bu kadronun Göztepe’ye karşı fikri neydi, amacı neydi, düşünce neydi, plan neydi? 90 dakikanın sonunda bu sorulara verecek bir cevap hala bulunamamıştı.

Abdullah Avcı ile yolların ayrılma kararı belli ki karşılıklı verilmiş, doku uyuşmadı derler ya hani... Önceki Fikret Orman yönetiminin “bizim takım şöyledir, kadro böyledir, kulüp yapısı şudur, hoca seçimi de böyle olmalıdır” gibi futboldan değil de Abdullah Hoca’nın önceki başarıları üzerinden verilmiş kararı iki tarafa da zarar veriyordu. “Kan uyuşmadı” deyip de içinden çıkamazsınız yani, uyuşmayacağı belli kanı vücuda vererek koca kulübü komaya sokmaktı bu...

Şimdi Sergen Yalçın bekleniyor... Niye beklediğimizi de bilmiyoruz gerçi...

İSMAİL KARTAL YAPAMADI AMA... 

Size cuma gününden deseydim ki, bu Çaykur Rizespor deplasmanda Sivasspor’a sorun çıkartabilir diye, son form durumlarına ve puan tablosuna bakıp “yok artık” derdiniz...

Ama mesele şu ki sevgili dostlar sahaya form durumları çıkmıyor, puan tablosu da çıkmıyor... Her maçın kendi hikayesi vardır ve bir önceki maçtan kopya çekebilirsiniz ancak.

Bu sezon Sivasspor’u yenebilen 2 takım oldu; Çaykur Rizespor ve Galatasaray. Pazartesi akşamı Sivasspor aynı sonucu deplasmanda da almaya o çok yaklaştı.

Eksikleri çoktu Sivasspor’un, yine de Goaino yerine Papp, Uğur Çiftçi yerine Ziya Erdal ve kanada da Yatabare’yi alan Rıza Çalımbay’ın eksikler sorununu çözdüğünü düşünebilirdik.

Öte yandan asıl sorun sahada ortaya çıktı; İsmail Kartal’ın takımı tam bir savunma taktiği ile sahaya çıkmıştı ve tüm Süper Lig hocalarına Sivasspor’u nasıl durduracaklarını ilan etmeye hazırlanıyordu: Sivasspor’un oyun içindeki pasları kadar oyuncular arasındaki iletişimi de keserseniz felç edebilirsiniz!

Sivassporlu oyuncular hangi yöne baksalar Rizesporlu oyuncuları gördüler, boşta kimse yoktu, topu alıp gitmek de seçenek değildi çünkü topun olduğu alan bir anda kapanıyor, geçecek yer kalmıyordu.

Mert Hakan’ın da Hakan Arslan’ın da Papp ve Ziya’nın da sinirli halleri işte bu yüzdendi.

Çaykur Rizespor maçı, Sivasspor’un etkili oyununu daha ilk düdükle beraber ortaya koyamadığında, sıkıştığında saha içinde çözüm üretemediğini gösterdi. Eğer Sivasspor’un size dikte ettiği oyunun altından sıyrılabilir ve işlemez hale getirirseniz yenebilirsiniz.

İsmail Kartal’ın işi yarım kaldı, çok yaklaşmıştı ama son saniye golüne engel olamadı.

Şimdi Rıza Çalımbay’ın İsmail Kartal’ın planına panzehir bulması gerekiyor, acilen, çünkü muhtemelen önümüzdeki hafta Gaziantep FK sert oyununa Rizespor’un planını uyarlamak için şimdiden çalışmaya başlamıştır.

HAFTANIN OLAYI: GÖZTEPE İSYAN MARŞI

2012'nin 18 Ocak günü, bundan tam da 8 sene önce, Göztepe İsyan Marşı'nı, sözleri ve taraftarların amatör lige kadar düşmüş takımlarının tribünlerinde çekilmiş görüntüleriyle beraber yayınlamıştık. O video, Göztepe taraftarı tarafından Youtube'a yüklendi, defalarca kez izlendi. Pazar günü, Gürsel Aksel Stadı'nın açılış maçının ardından, Göztepe futbolcuları ile taraftarının karşılıklı İsyan Marşı'nı söylediği görüntüleri canlı izlerken gözlerim doldu.

Bir ağıttır İsyan Marşı, 3'lüye bağlanır sonu...

O Göztepe, 8 sene önce en dibi görmüş Göztepe, bugün stat açılışında Süper Lig'de Beşiktaş'la karşılaşıyor.

Geçen 8 senede en dipten en tepeye yükselen, yükselirken borcu olmadan futbol kulübünün yaratılabileceğini kanıtlayan, hatalarıyla sevaplarıyla bir isyanı bir coşkuya çeviren Göztepe'ye dönüşmüşlerdi.

Mehmet Sepil ve yönetim kurulu ile taraftarı ve camiasıyla Göztepe, Türk futbolunun kaçınılmaz kaderinin iflas olmadığını gösterdi. Göztepe bir kitaptır, futbolun nasıl yönetildiğini anlatır, elbette okumayı bilene...

GÜNÜN ÖNEMLİ HABERLERİ

Okuyucu Yorumları

0 Yorum

E-Posta hesabınız yayınlanmayacaktır. * İle işaretlenmiş alanlar zorunludur. Yönetici onayından sonra yorumunuz gözükecektir.

© Copyright Asist Analiz - Bolbol Medya