SON DAKİKA HABERLER : Yükleniyor.....

İTALYAN OYUNU: Belki

İtalyan Oyunu | 20.02.2020 17:31

Ant Arın Şermet, yıllardır Juventus’un hegemonyasına tanık olunan Serie A’da bu sezon kurulan hayalleri ve "belki”leri yazdı.

Ant Arın SERMET Ant Arın SERMET
İTALYAN OYUNU: Belki

“Serie A çok sıkıcı lig ya, sezon başlamadan önce kimin kazanacağı, kimin düşeceği belli. Niye izliyorsun anlamış değilim.”

Yukarıdaki cümle İtalya futbolu izlemeyi seven kimselerin çokça duymak zorunda kaldığı bir cümledir. Bu cümleleri duymanıza sebep olan kişilere ilk zamanlarda idealist bir öğretmen edasıyla, düşündükleri gibi olmadığını, aslında orta sıralardaki takımları izlemenin fazlasıyla keyifli olduğunu anlatırsınız.

Zaman geçtikçe Atalanta gibi örnekleri gösterip, yanlış düşündüklerini fark ettirmeye çalışır ve en sonunda bıkarak, “Evet, haklısın. Her sene Juventus şampiyon. Kimse yaklaşamıyor bile. Tamam, şimdi gidebilir miyim?” dersiniz.

Aynı ithama maruz kalan Fransa veya Almanya’da da belki İtalya’daki gibi, sığ yorumlar yapılıyordur ama yeteri kadar bilgiye hâkim olmadığım için bir şey demem yanlış olacaktır.

Bu yazıda başlıktan ve konseptten de tahmin edeceğiniz gibi İtalya perspektifinden konuyu ele almaya çalışacağım.

Öncelikle Juventus’un arka arkaya aldığı 8 şampiyonluk o kadar büyük bir başarı ki bu şampiyonluk sezonlarının nasıl geçtiği unutuluyor.

İlk şampiyonluk için 2012 yılının mayıs ayına dönelim. Juventus, geçirdiği zorlu dönemlerin ardından kadrosunu toparlamış, Antonio Conte gibi potansiyelli bir isme anahtarları teslim etmişti.

Conte, elindeki aracı çalıştırıp nereye kadar getirebileceğini göstermek durumundaydı ve en büyük şampiyonluk favorisi olan son şampiyon Milan’ın önünde damalı bayrağı gördü takımıyla beraber.

Şampiyonluğun ardından İtalya’nın Euro 2012 başarısı da gelince Juventus gelecek sezona çok daha hırslı başlayacaktı. Bu hırs, sahadaki oyunun da başarıyı getirmesiyle daha büyük bir seriyi getirdi ve Conte’nin Juve’si arka arkaya ikinci kez zirvedeydi. Bu sezonda göze çarpan iki nokta vardı. İlki Juventus’un eski günlerini hatırlatan, güçlü, yıkılmayan, sonucu ne olursa olsun alan hali; ikincisi ise başta Milan olmak üzere güçlü rakiplerinin güç kaybıyla yeni güçlerin gün yüzüne çıkması.

Maradona’lı günlerinden beri eski günlerin özlemini çeken Napoli sezonun sürpriz ikincisi olmuştu. Edinson Cavani’nin o sezonu hakkında ayrı yazılar yazılmalı ama biz takvime geri dönelim.

2013-14 sezonu Conte’nin Torino günlerinin sonu olsa da sebebi yerel değildi. İki gün süren bir maç sonunda İstanbul’da Galatasaray’a kaybedip elenen Juventus o sezonu 102 puanla bitirse de ne Conte için işler iyi gidiyordu ne de Juve için.

Bu sebeple yeni tercih Massimiliano Allegri oldu.

Allegri’li ilk sezon İtalya’da yine vura kıra gidip Scudetto’ya ulaşmış, bununla da yetinmeyip Şampiyonlar Ligi Finali’nin kaybedeni de olsa bir tarafı olmuştu. Ki 10 seneden daha kısa bir süre önce ikinci lig görmüş bir takımdan bahsediyoruz kim olsa da…

2015-16’da geçen sezonlarda Juventus’un başını ağrıtamasa da dikkatini çeken Napoli, rakibine en yakın geçirdiği sezonu yaşadı. 9 puanlık fark Napoli’nin Scudetto hayallerine ket vurmuş, 2016-17 ise Juventus’un soğuk terler döktüğü bir sezon olmuştu.

Yıllar içinde Maurizio Sarri ile oturttuğu sistemin meyvelerini toplayan Napoli şampiyonluğu sadece 4, başkentin kırmızı tarafı Roma ise 5 puan gerisinde kalmıştı.

Sezonun ilerleyişi, takımların sıralaması vb faktörleri göz önüne aldığımızda içinde bulunduğumuz 2019-20 sezonuyla karbon kopya sayılabilecek kadar benzemekteydi.

Ki bu durum Şampiyonlar Ligi Finali gelmiş olsa bile Allegri’nin artık eleştirilmesinin sebebi olmuştu. 2017-18 sezonunda ise bir sezon önce duymaya başladığımız, ”acaba”, “belki”, sesleri artık bir realiteye dönüşmüştü.

Sezonun son 3 haftasına kadar Napoli’nin şansı çok yüksek olsa da, Juventus’u yendikten sonra maç kazanamayarak kendi şansını kendi yok etmiş oldu… 2018-19 sezonu ise “Juventus, Cristiano Ronaldo’yu almış. Ligi almaktan bıkmadılar mı ya? Şampiyonlar Ligi’ni alıp durulurlar” benzeri cümlelerle akıllara kazınan bir sene oldu.

İtalya özelinde pek de haksız sayılmazlardı ama küçük bir farkla. Juventus rahat bir şampiyonluk kazansa da bunun baş mimarı Cristiano Ronaldo değildi. Ronaldo için geçtiğimiz sezon oryantasyon süresiydi…

Gelelim günümüze… Juventus’un yenilmez armada oluşu, Avrupa basınında İtalya’nın temmuz, ağustos gibi “köy ligi” olarak anılmasına sebep olmuştu. Ama unutulan birden fazla nokta vardı. İtalya’ya geri dönen ve başarı açlığı artan bir Antonio Conte’ye sahip olan Inter, yıllardır kadrosunu koruyan ve düzenli olarak gelişim gösteren Lazio, tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi vizesi alan Gian Piero Gasperini’nin Atalanta’sı…

Yazının yazıldığı tarih itibariyle 24 haftası geride kalan Serie A’da zirveyle üçüncüyü bir maçlık puan farkı ayırmakta.

Bir başka deyişle söylemek gerekirse, dünyada en “sıkıcı” bulunan liglerden birinin, dünyada en çok izlenen liglerden birine dönüşmesi. Premier Lig’in sonucunun Kasım civarında belli olması, Fransa’da PSG’nin açık farkı, İspanya’da Real Madrid-Barça mücadelesinin değişmemesi derken İtalya, kendine çok iyi bir fırsat yarattı.

Bu noktada Juventus ve Inter’den ziyade Lazio için birkaç şey söylenmeli. Sezonun ilk haftasından itibaren topa sahip olan bir hücum futbolu oynuyorlar.

Oynadıkları futbol hem teoride hem de sahada skor almaya yatkın olduğu için puanlar toplanmaya başladı. Inter ve Juventus’un bir anda kopup ilk 2 belli olduğu haftalarda bile hayal kırıklığı yaşamayan başkent temsilcisi için belki de en önemlisi, kötü gününde bile kendi oyununu oynayıp bir şekilde sonuç alabilmesiydi. Ki bu yeti onlara 24 hafta gibi bir sürenin sonunda zirvenin 1 puan gerisinde ikinci sırada olmayı getirdi.

Luis Alberto’nun underrated oyunu Lazio’nun kaderinin bir yansıması ve Ciro Immobile bu sezon neler neler yapıyor… Euro 2020’de izlemek için en sabırsızlandığım birkaç isimden biri oldu bile.

Kazanan sonunda bir şekilde hep, mutlak ve baskın güç olsa da izlediğimizden keyif almamızı sağlayan şey karşısında durabilecek yeni güçleri görebilmek. Bizler içinse bu heyecanı aktarabilecek en basit ve en anlamlı kelime belki de “belki”.

Bu sezon bittiğinde şampiyon değişir mi bilinmez ama Inter ve Lazio taraftarları stadyumda oldukları her maçta bir başarı hikâyesi umuduyla “ben de oradaydım” diyeceklerdir.

GÜNÜN ÖNEMLİ HABERLERİ

Okuyucu Yorumları

0 Yorum

E-Posta hesabınız yayınlanmayacaktır. * İle işaretlenmiş alanlar zorunludur. Yönetici onayından sonra yorumunuz gözükecektir.

© Copyright Asist Analiz - Bolbol Medya