SON DAKİKA HABERLER : Yükleniyor.....

Kırmızı Krampon: Lider

Kırmızı Krampon | 03.12.2020 14:30

İlker Duralı'nın bu haftaki konuğu Milli kalecilerimizden Müge İnan'dı. Milli kalecinin kariyeri, kadın futbolununu durumunu ve gelecek planları konuşuldu.

Kırmızı Krampon: Lider

Öncelikle Müge İnan’ı tanıyabilir miyiz?

5 Ocak 1994 İstanbul Beyoğlu doğumluyum. Benden 4 yaş büyük bir ablam var. Annem ve anneannemle birlikte 3 ayrı kuşak olarak aynı evde yaşıyoruz. Kendimi bildim bileli spor yapıyorum. Dolayısı ile spor benim için hobi değil yaşam tarzı. Liseyi Kadıköy’de, üniversiteyi ise Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Antrenörlük Eğitimi Anabilim dalında derece ile tamamladım. Aynı zamanda beden eğitimi öğretmenliği bölümü ile çift ana dal yaptım. Pandemi sürecinde de ikinci üniversite kapsamında bir tercih yaparak yeni bir bölüme başladım. Anlaşıldığı gibi kendimi her alanda geliştirmek adına mümkün olduğunca atılımda bulunan biriyim. Sporculuk hayatım dışında ağırlıklı olarak pilates olmak üzere egzersiz eğitmenliği yapıyorum. Öğrencilerime mümkün olduğunca çok yönlü katkıda bulunmaya, en iyi şekilde gelişim sağlamaya çalışıyorum. Özetle aktif, hareketli yaşam tarzı olan, gelişmeye ve geliştirmeye odaklı, mükemmeliyetçi yapıda, enerjik ve her daim antrenman seven, hiperaktif biriyim.

 

Futbol ile ilk tanışmanız nasıl oldu, gittiğiniz ilk maçı hatırlıyor musunuz?

Futbol ile ilk tanışmam çoğu kız çocuğunun olduğu gibi mahalle aralarında arkadaş ortamında gerçekleşti. Yani aslında ben de sokak futbolu sevenlerdenim. Uzun süre yüzme ve atletizm branşlarında lisanslı olarak sporculuk yaptım ama futbol sevgisi bir şekilde hep içimde vardı. Rahmetli dedem ile birlikte hiçbir maçı kaçırmazdım. Hatta dedemin en iyi yorumcusuydum diyebilirim. O dönemlerde kadın futbol takımı kurulması için annemle birlikte belediyelere çok fazla dilekçe yazdığımızı ama hep olumsuz sonuç aldığımızı hatırlıyorum. Profesyonel futbolcu oluşum ise ilkokul beden eğitimi öğretmenimin aracılığı ile Marmara Üniversitesi Spor Kulübü Kadın Futbol Takımı’nda gerçekleşti. O gün bu gündür lisanslı olarak kadın futbolunun içindeyim. İlk gittiğim maçı açıkçası hatırlamıyorum ama ilk gittiğim stat tabiki tarihi İnönü Stadyumu. Yeri bende çok ayrıdır ve ben halihazırda İnönü stadyumu diyorum açıkçası. Hala tüylerim ürperir. Ne mutlu ki yıllar sonra ismi değişse de o statta şampiyonluk turu atmak nasip oldu.

 

İlk tanışmanın adından hemen oynamaya başladınız mı? Kaleci olma aşaması nasıl gerçekleşti?

İlk tanışmanın ardından ilk 11 oynama şansını hemen elde etmedim ama ufak ufak süreler aldım maçlarda. O zamanlar kaleci değildim ve benden çok daha tecrübeli ve bir şeyler öğrenmek için gözlerinin içine baktığımız ablalarımız vardı takımda. Benim avantajım her mevkiye, her göreve kolay adapte olabilmemdi. Kompleksli bir oyuncu değildim. Nerede görev verilirse orada, antrenörümün dediği neyse onu en iyi şekilde yapmaya çalışan bir sporcu karakterine sahiptim. Yetenekliyim evet, ama hiçbir zaman çalışmayı bırakmadım, hiç antrenman kaçırmadım. Tabii sayemde annem de benimle birlikte hiç antrenman kaçırmadı… Hali hazırda hiçbir günümü boş geçmiyorum ve antrenman yapmayı asla bırakmıyorum.

Kaleci olma aşamasında yine yeni bir mevki denemesi diye başladı. Bir antrenman sırasında sadece boşluk doldurmak adına ben kaleye geçerim dedim. Farklı bir pozisyonda oynuyordum ve takım kaptanıydım. Antrenman sonunda o zamanki antrenörümüz kadroyu açıkladı ve kadroda (o zamanki pozisyonumda) değildim. Antrenörümüz maça kaleci olarak çıkacağımı söyledi. İstemeyerek de olsa o maçta kaleci olarak oynadım ve iyi de bir performans sergiledim. Sonrasında kalecilik yapmak istemediğim için çok gözyaşı döktüm. Ta ki; Nurper hoca (yeni antrenörümüz Doç. Dr. Nurper Özbar’dı) beni son kez kenara çekip yeteneğim ve pozisyon açığından bahsedene kadar. O gün bu gündür ara ara antrenörün stratejik hamleleri dışında kaleyi koruyorum. Ayrıca kaleye geçtiğim ilk maçta milli takıma çağrılmam da bu kararın doğruluğunu destekler nitelikte ve tabii büyük bir şans.

 

Marmara Üniversitesi takımında uzun süre oynadınız ilk olarak ve aslında kadın futboluna çok özel sporcular sunmuş bir takımdan bahsediyoruz,  dönemi anlatabilir misiniz biraz?

Marmara Üniversitesi’nin benim için yeri çok ayrıdır. Sizin de dediğiniz gibi kadın futboluna çok önemli isimler kazandırmış bir takımdan bahsediyoruz. Benim için ise ikinci evimden. Çok önemli isimlerle antrenman yapma ve birçok paylaşımda bulunma fırsatı yakaladım. Aynı zamanda düzenli, sistematik ve branşın ihtiyacına yönelik antrenman yapan, yani antrenman bilimini uygulayan bir sistemde eğitilmek çok avantaj sağladı bana.

 

Tabii maalesef olmazsa olmaz sorumuz, ilk başladığınızda aldığınız “kızdan topçu mu olur ya” tepkileri?

Evet… Yüzde doksanımız yaşamıştır bu algı mücadelesini. Ataerkil, futbolun herkesin yapabileceği bir spor değil erkeğe özgü hakimiyet alanı olarak görüldüğü bir toplum. Yeri geliyor bırakın oynamayı, bir pozisyon hakkında yorum yapmak istediğinizde “ya sen kız başına ne anlarsın, ne biliyorsun sanki” yorumları aldığımız oluyor. Ben de temelde bir dönem mücadele ettim bu algı ile ama arkamda sapasağlam bir anne dayanağı vardı. Dediğim gibi beni senelerce antrenmana taşıdı. Şanslıyım ki bana düştüğümde nasıl kalkacağımı, dış dünyaya karşı nasıl mücadele verebileceğimi öğreten bir annem, bir ailem vardı. Bana önce benim kendime inanmam gerektiğini öğretti. Siz inanmazsanız kimse size inanmaz çünkü…

 

Özellikle ilk başladığınız dönemde size yol gösteren ve/veya özel çalıştıran birileri var mıydı?

Başta bir önceki cevabımda söylediğim gibi annem. Sonrasında Nurper Hoca her zaman destekledi beni gerçekten ve o dönem kaleci olmaktan kaçtığım, hatta eldivenlerimi bilerek unuttuğum, kapris yaptığım dönemde bile bütün kahrımı çekti. Benim için kaleci olmamasına rağmen videolar izler bana özel antrenman programları çıkarırdı. Hala görüşürüz ve asla hakkını ödeyemem… Yine Marmara’da benim gibi antrenman yapmayı çok seven bir ablam vardı. Bürke… Saatler önce gelir antrenman yapardık onunla da. Bana manevi olarak da çok katkısı vardır. Ve kaleci antrenmanları konusunda temel tekniğimi milli takımda Metin Akçevre’den aldım. Şimdilerde de hakkını asa ödeyemeyeceğim kaleci antrenörüm Şevki Demir. Her fırsatta beraber özel antrenman yaparız. Bu isimler dışında kendi imkanlarımı da kullanarak mutlaka bir yerde, bir takımda rica ederek antrenmanlara katılmaya çalışıyorum.

           

Marmara’dan sonra Beşiktaş dönemi ve 3. 2. 1. Ligde kaleyi koruma başarısı(ki ben de sizi 3 ayrı ligde de seyretme şansı yakalayanlardanım) ve maalesef elinizde meydana gelen kırık.  3 satır sürdü belki ama neşe, başarı, hüzün, acı dolu bir 4 yıldan bahsediyoruz. Şampiyonluklardan sakatlıklara, nasıl bir dönemdi?

Beşiktaş aynı zamanda benim taraftarı olduğum takım. Kadın takımının kuruluş aşamasından itibaren yani aslında en zorlu süreçten başlayıp, ilmek ilmek işlediğimiz başarılarla dolu bir süreç takım arkadaşlarım ve antrenörümüz Mutlucan Zavotçu ile. Bizim ilk sloganımız “kaybetsen de kazan”dı. Biz önce takım olmayı, birbirimizi kazanmayı öğrendik. Hafızamda geriye düşüp, takım ruhu ile kazandığımız sayısız maç var. Hepimiz çokça hatalar yaptık oyunda, birbirimizi çokça eleştirdiğimiz de oldu ama amacımız hep takımın kazancıydı. Asla şahsi yargılamalarda bulunmadık. Sevindiğimiz, üzüldüğümüz, kızdığımız, küstüğümüz ama sonunda hep birbirimize sarılarak başarılara koştuğumuz harika sezonlar yaşadık. O takımın bir parçası olmaktan da, kaptanlık yapma şansına sahip olmaktan da inanılmaz gururluyum. Beşiktaş arması altında olmak çok büyük bir maneviyat benim için en başta. Bugün görev verilse bugün de seve seve, canla başla hizmet ederim Beşiktaş’a. A Milli Takıma seçildiğim bir dönemde talihsiz bir sakatlık yaşamam, elimin kırılması çok çok üzücü oldu benim için. O dönem açıkçası psikolojik olarak da toparlamam, yansıtmamaya çalışsam da çok zor oldu benim için ama sonuçta toparladım ve dönebildim. Daha fazla çalıştım. Eksiğim yok, 5 vida kadar fazlam var.

 

Futbola dönünce 1 sezon 3. Lig ve sonrasında adı çok özel Dicle Aslan Futbol takımı 1. Lig’e hatta artık milli takım aşamasına gelmişken 2. Lig’de olmak zor muydu?

3. Lig benim için bir geçiş aşamasıydı aslında ve biraz da hatır için oynamış olduğum bir sezondu. Dicle Aslan Spor Kulübü ise tamamen ayrı. Hayatım boyunca futbol alanında aldığım en doğru kararlardan biri bence. Çok özel bir takım.

İlk “Ağrı’ya gidiyorum ben” dediğimde çok tepki aldım “nasıl yapacaksın, yapamazsın, yaşayamazsın orada” şeklinde ama hiç öyle değil. İyi ki gitmişim, iyi ki kabul etmişim Özdemir Hoca ilk aradığında. İnanılmaz bir ruh var orada. Takımın en üstünden, en altına tanıdığım tüm hocalarım, tüm takım arkadaşlarımı iyi ki tanımışım.

Dicle Aslan Spor Kulübü futbolcuları, hayatını kaybeden arkadaşları için  oynuyor

Şöhretler sahada organizasyonuna gelmeden önce siz yanlış hatırlamıyorsam kadın futbolu ile alakalı başka organizasyonlarda da yer aldınız değil mi?

Evet diyebilirim aslında. Marmara ile olsun milli takım ile olsun, özel günlerde, sosyal içerikli tek bölümlük organizasyonlarda ve Beşiktaş’ta oynadığım dönemde televizyon ve radyo programlarında yer almışlığım var. Kamera önüne de aşinayım açıkçası biraz ve gerçekten çok keyif alıyorum çekimlerde. Özellikle ülkemizde kadın futbolunu geliştirmek ve sosyal içerikli mesaj veren, kadının yerini vurgulayan organizasyonlarda olmanın çok değerli olduğunu düşünüyorum ve ekrana da yakıştığımı düşünüyorum. Doğru mesajlar verebiliyorsak, amacımıza ulaşıyorsa yaptığımız iş ne mutlu bize.

 

Şimdi Şöhretler Sahada!

Görkem Uludüz ile Şöhretler Sahada programı ile ilk tanışmamız ayak tenisi turnuvası sayesinde oldu. Görkem Uludüz projeyi bize ilk anlattığında ekip olarak çok heyecanlandık ve organizasyon çok kısa sürede gerçekleşti. Konsept ve verilmek istenen mesaj ülkemiz ve tüm dünyanın ortak sorunu ve maalesef bir şekilde önleyemediğimiz olaylara yönelik. Programda hem kadına yönelik fiziksel, psikolojik vb. her türlü şiddeti önlemek, hem de ülkemizde kadın futbolunun bilinirliğini arttırmak, bir adım daha ileriye taşımaya dikkat çekmeye çalışıyoruz.

Şöhretler Sahada 26 Temmuz 2020 - Dailymotion Video

Ayak Tenisi turnuvasında Görkem Uludüz sayesinde çok güzel bir enerji yakaladık ve yeni projelerde de bu olumlu etkileşimi sürdürüyoruz. Görkem Uludüz’e kadınlara bir ses olabilme fırsatı sunduğu için teşekkür ederim.

 

Futbol dışında hem hobi/sosyalleşme olarak hem de çalışma hayatı olarak neler yaparsınız?

Egzersiz yapmak benim vazgeçilmezim diyebilirim. Mutlaka her gün egzersiz yapıyorum çünkü yapmadığımda kendimi eksik hissediyorum. Senelerce lisanslı sporcu olarak yüzden ve yüzme eğitmenliği de yaptım ama iş ortamı dışında hobi olarak yüzmeyi de çok seviyorum.

Bunlar dışında severek ve çokça kitap okuyorum. Mutlaka çantamda bir kitap bulundururum. Hatta bazen termosumu yanıma alıp sahil kenarı gibi, orman gibi sessiz sakin bir doğa ortamında oturup kitap okurum. Araba kullanmak ve uzun yol gitmek de beni çok sakinleştiriyor. Hatta sanırım ikinci meslek olarak uzun yol şoförlüğü yapabilirmişim.

Sosyalleşmek adına da benim sevdiklerimden oluşan daha izole bir yaşantım var. Hiçbir zaman özel hayatını çok göz önünde yaşayan biri olmadım. Ailem tabii ki çok değerli. Dolayısıyla sevdiklerimle kaliteli zaman geçirebileceğim, muhabbet edip, paylaşımda bulunabileceğim minik organizasyonları tercih ediyorum. Çalışma hayatımda da egzersiz eğitmenliği yapıyorum. 7’den 77’ye antrene ettiğim birçok öğrencim var ve her birey çok değerli. Her bireyin ihtiyaçları farklı. Ağırlıklı olarak pilates dersleri veriyorum. Kendimi geliştirmek adına birçok eğitim ve seminere katılıyorum. Kısacası her alanda olduğu gibi yaptığım işi en iyi, en doğru şekilde yapmaya, etik değerlere bağlı kalarak işimi devam ettirmeye çalışıyorum. Bir kişinin hayatına olumlu anlamda katkı sağlayabiliyor, ona dokunabiliyorsam ne mutlu bana…

Her kaleciye sorulur, unutamadığınız gol?

Tabii ki kariyerimde hatırladığım birçok gol var (yediğim veya atığımız). Yediğim gollerden aklımda kalan Marmara’da oynarken bir üst lige çıkma mücadelesi verdiğimiz play-off maçlarına ait. Şampiyonluk maçını oynuyorduk, öndeydik ve yarı sahada, orta yuvarlağa yakın bir yerdi. Top bizdeydi ama bir önceki pozisyonda rakipten biri yerde kaldığı ve kalkmadığı için hakeme seslendik, hakem oyunu durdurdu. Faul verilmedi ve oyunun tekrar başlayacağı anda fair play gereği hava atışında rakibin topu bize vereceğini düşünmüştük. Hava atışında topun başında olan arkadaşım da milli takımdan tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşımdı. Ben topun bize verileceğini düşünerek kaleyi biraz boşaltarak öne çıktım ve arkadaşım kaleyi boş görüp vurmuş ve gol atmıştı. Bu sayede beraberlik sağladılar ve maç uzatmalara gitti. Ardından penaltılarda son penaltıyı kaçırmamızla şampiyon değil ikinci olarak çıkmıştık üst lige. O üzücü golü hiç unutmuyorum.

 

Bugün Müge İnan’ın kadın futbolu ile alakalı bir tane karar alma hakkı olsa o karar ne olur?

Kendi futbol hayatımla ilgili olarak ilkokul bittikten sonra Almanya’dan burs almıştım. Sporcu ve başarılı bir kız çocuğu arıyorlardı. Çocukken sanırım biraz da korktuğum için kabul etmemiştim. Şimdiki aklım olsa kabul ederdim. Kadın futbolu genelinde ise gelişimi desteklemek için mutlaka büyük takımların bünyesinde kadın takımı olmasını ve ekrana taşınmasını zorunlu tutardım. Önyargıları kırmak için mutlaka halkın fikir sahibi olmasını sağlamalıyız.

 

Pilates ve yoga ile tanışma nasıl oldu?

Yoga ile tanışmam üniversitede seçmeli ders olarak yoga seçmemle oldu. Sevgili Mert Hoca ile tanıştım ve çok sevdim. Pilates ile de üniversite son sınıfta staj yaptığım kurumun yöneticisinin yönlendirmesi ile tanıştım. Fiziğimin de, bilgi birikimimin de çok yatkın olduğunu söyledi. Gerekli eğitimlere gittim (hala gidiyorum çünkü sektör de gelişiyor ve değişiyor) ve şu an profesyonel olarak pilates eğitmenliği yapıyorum.

Resim

Şu dönem beğendiğiniz erkek ve kadın kaleciler kimler?

Şu dönemde erkek olarak takip ettiğim Neuer ve Muslera var. İkisinin oyun mantalitesini de, hırsını da, sahadaki lider duruşunu da kendime yakın buluyorum ve örnek alıyorum diyebilirim. Kadınlarda ise ben hep Hope Solo’yu takip etmişimdir. Bu dönemde ise Katarzyna Kiedrzynek ismini verebilirim.

Katarzyna Kiedrzynek - Wikipedia

Futbolu bıraktıktan sonra yine oyunun içinde kalmak planı var mı?

Şu an için hiç düşündüğüm bir konu değil açıkçası. Gelecek ne getirir bilemem ama ben elimden geldiğinde ve enerjim yettikçe sahanın içinde oyuncu olarak bulunmaya ve hatta tekrardan milli takım forması giyme seviyesine gelmek adına mücadele etmeyi planlıyorum. Bunun için gerekli çalışmayı yapıyorum ve bekliyorum. Dediğim gibi gelecekte de görev gelirse belki olur. Orada da yine gelişmeye ve geliştirmeye çalışırım eminim ki ama şuan için hiç oraya kanalize değilim.

GÜNÜN ÖNEMLİ HABERLERİ

Okuyucu Yorumları

0 Yorum

E-Posta hesabınız yayınlanmayacaktır. * İle işaretlenmiş alanlar zorunludur. Yönetici onayından sonra yorumunuz gözükecektir.

© Copyright Asist Analiz - Bolbol Medya